POPÜLER YAZILAR
EN SON YAZILAR
EN SON HABERLER
CHECK UP RANDEVUSU AL

HABERLER

Akıllı İlaç ve Nakille Lenfoma Tedavisinde Yüksek Başarı Oranı

15.06.2016

Dünyada her gün yaklaşık 1000 kişiye lenfoma teşhisi koyuluyor. Ancak son yıllarda artan risk faktörlerine ve hastalığın görülme oranlarındaki yükselişe rağmen tedavi sonuçlarının başarısı dikkati çekiyor. Lenfoma, yeni nesil ilaçlar ve kemik iliği nakli ile kontrol altına alınabiliyor. Başarı oranları günümüz tedavileri ile bazı lenfoma tiplerinde yüzde 90’ların üzerine çıkıyor. Tedaviye yanıt alınamayan durumlarda ise “akıllı ilaç” olarak tabir edilen, yalnızca kanser hücresini hedefleyen özel ilaçların yanı sıra; kök hücre nakli de hastalığın kontrolü için önemi bir seçenekler arasında yer alıyor.

Medstar Antalya Hastanesi Hematoloji ve Kemik İliği Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. İhsan Karadoğan, lenfomanın tanı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.   

TEDAVİDE EN ETKİN SİLAH KEMOTERAPİ

Tedavide kemoterapinin yeri nedir?

Lenfomanın tedavisinde kemoterapi önemli bir yere sahiptir. Kemoterapinin nasıl ve ne şekilde uygulanacağı, hasta ve hastalığın durumuna göre farklılık göstermektedir. Standart yani ayaktan uygulanabilecek ilaç yöntemlerinin yanı sıra; hızlı seyirli ve yüksek riskli hastalarda da yatarak takip gerektiren yüksek doz kemoterapi uygulanmaktadır. Tedavi aralıkları genellikle 3- 4 haftadır ve 6-8 kür gerçekleştirildikten sonra tedaviden kesin sonuç alınması beklenir. İkinci ya da üçüncü kürden sonra ara değerlendirmeler yapılarak hastalığın tedaviye yanıtı da takip edilmektedir.  

HASTALIKLA 15 YIL YAŞANABİLİR

Lenfoma agresif bir kan kanseri türü mü?

Lenfomaların klinik seyri hızlı ve yavaş olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Hızlı seyirli lenfomalar çok kısa sürede ortaya çıkmaktadır. Kitle çok kısa sürede büyüyerek, aylar hatta haftalar içinde kendini gösterebilir. Yavaş seyirli olanlarında ise kitlenin büyüme hızı oldukça yavaştır. Aylar hatta yıllar sürebilen bir süreci kapsayabilir. Hızlı seyirli lenfomalar tedavi edilmediğinde hasta haftalar ya da aylar içinde kaybedilebilir. Yavaş seyirli olanlarında ise hiç tedavi olmasa bile hasta bazen 15-20 yıl yaşayabilmektedir. Bu nedenle iki farklı lenfoma grubunda hastaya uygulanan tedavi yaklaşımı da farklı olmaktadır. Hızlı seyirli lenfomalarla birlikte bir yaşam mümkün olamayacağı için hedef mutlaka hastalığı yok etmek ve tam iyileşme sağlamak üzerine kurulmalıdır. Yavaş seyirli olanlarında ise çoğu zaman düzenli takip yeterli olmakta hastalıkta ilerleme olur ve hastada sıkıntıya yol açarsa tedavi planlanmaktadır. Bu tedaviler hastalığı tümüyle yok etmekten çok hastalığı baskılayarak oluşan belirti ve bulguları azaltmaya yöneliktir.  

KEMOTERAPİ VERİLMEDEN İZLENEBİLİR

Yavaş seyirli lenfomada kemoterapi verilmiyor mu?

Yavaş seyirli lenfomaların bazı türleri, hastaya hiç kemoterapi verilmeden izlenmektedir. Hastanın risk durumu değerlendirilerek onun yavaş seyirli olduğu belirlendikten sonra bu yol izlenebilir. Takip edilen hastalarda; lenfomanın genel vücut sağlığı üzerinde herhangi bir sıkıntı yaratmaması, herhangi bir organda tutulum göstermemesi, kan değerlerinde değişikliklere yol açmaması ve herhangi bir belirtisi olmaması önemli kriterlerdir. Takipler, hastalığın alevlenme riskine kadar devam etmekte ve herhangi olumsuz bir değişiklik görüldüğünde ise tedaviye başlanmaktadır. Yavaş seyirli lenfomaların dezavantajı, hızlı seyirli olanları kadar tedaviye hızlı yanıt vermemeleridir. Burada hastalığı yok etmekten çok, belirtileri ortadan kaldırıp, hastalığın hastaya zarar vermesi engellenmeye çalışılmaktadır. Daha çok baskılayıcı bir tedaviyi ön planda tutulur. Gereksiz yere çok yüksek doz tedaviler ise gerekli olmadıkça ve çok dirençli bir hastalık oluşmadıkça verilmemektedir.

Günümüzde artık kemoterapinin önemli yan etkileri önlenebiliyor mu?

Kemoterapi, kan kanserlerinde özellikle de lenfomalarda en çok başvurulan tedavi yöntemlerinden biridir. Her hastalığa göre farklı ilaç kombinasyonları kullanılmaktadır. İlaçların yan etkileri de standartların üzerine çıkıldığında ve yüksek doz uygulandığında artmaktadır. Bu ilaçların sağlıklı hücrelere de zararı olduğu için, klasik birçok kemoterapide görünen; tedaviden sonra saçların dökülmesi, mide bağırsak sistemindeki bozukluklar, ağız içinde yaralar, hastanın iştahının kaybolması, kilo kaybı, halsizlik, araya giren ciddi enfeksiyonlar nedeniyle problemler yaşanabilir. Bu tip tedavilerde olabilecek komplikasyonlar önceden öngörülebildiği için gereken tedbirler alınıp, hastanın tedavi dönemini en risksiz şekilde atlatması sağlanmaya çalışılmaktadır. Kemoterapinin yanında bazen ışın tedavisi yani radyoterapi de destek olarak kullanılmaktadır. Hastalığın yaygın olduğu durumlarda herhangi bir alanda çok büyümüş olan lenflerin yapabileceği basıyı ortadan kaldırmak için hastalığı tedavi amaçlı olmasa da o bölgeyi rahatlatmak için radyoterapiden yararlanılabilir.  

İMMÜNOTERAPİ İLE BAŞARI ŞANSI ARTIYOR

En sık kullanılan yöntem yalnızca kemoterapi mi?

Kemoterapi dışında sıklıkla başvurulan ya da birlikte uygulanan tedavilerden biri de immünoterapi. Kanser hücresine yönelik geliştirilmiş bir takım “monoklonal antikor” denilen ilaçlar tedavide sıklıkla kullanılmaktadır. Bu ilaçların özelliği, lenfoma hücrelerine yapışması ve daha sonra da immün sistemini harekete geçirip onun aracılığıyla onu yok etmesidir. Lenfomalarda kemoterapiyle birlikte uygulanan ve her lenfomanın tipine göre farklılık gösteren “monoklonal antikor” tedaviler vardır. Bu tür tedaviler başarı şansını artırmaktadır.

AKILLI İLAÇLARLA HEDEFE YÖNELİK TEDAVİ

Kemoterapiye ek olarak uygulanan tedaviler nasıl uygulanıyor?

Lenfomada son 10- 20 yıldır uygulanan yeni tedaviler bulunmaktadır ancak bunların ivme kazanması ve bilinirliği son 10 yıldır artmıştır. Hedefe yönelik tedaviler günümüzde yalnızca “monoklonal antikorlar” ile sınırlı değildir. Monoklonal antikor olmayan bir takım başka ilaçlar ve moleküller de geliştirilmiştir. Bunlar, “hedefe yönelik” ya da “akıllı ilaç” olarak adlandırılmaktadır. Akıllı ilaçlar sayesinde hedefe yönelik moleküller; kanserli hücrelerde olan, sağlıklı hücrelerde ise bulunmayan bir takım mekanizmaları bozmaktadır. Bu nedenle ilaçlar hastaya verildiğinde kanser hücresi çok yoğun bir şekilde, sağlıklı hücreler ise minimal düzeyde etkilenmektedir. Hedefe yönelik tedavilerde kullanılan ilaçların yan etkileri hiçbir zaman klasik kemoterapi ilaçlarının yan etkileri ile aynı değildir. Hastaların hemen hepsi, saç dökülmesi, bulantı, kusma, iştahsızlık gibi sorunlar yaşamamaktadır. Hafif ve çok rahatlıkla kontrol altına alınabilecek yan etkiler de hastalar tarafından tolere edilmektedir.

EN ETKİN TEDAVİ SEÇENEĞİ: KEMİK İLİĞİ NAKLİ

Lenfomaların bir kısmında kemik iliği veya kök hücre nakli sıklıkla kullanılmaktadır. İki tip kemik iliği bulunmaktadır. Otolog denilen kişinin kendi kök hücresinden yapılan ve allojenik yani bir başka kişinin kök hücresi kullanılarak yapılan nakiller. İkisinin yapılış amaçları birbirinden farklıdır. Genel olarak kemik iliği veya kök hücre nakli yapılmasının temel amacı şudur; kemik iliği veya kök hücre nakli başlangıç tedavisi değildir. Hastaya tanı konur konmaz tedavi için kemik iliği nakli gerçekleştirilmemektedir. Önce kemoterapi, immünoterapi ve radyoterapi ile hastalığı yok etmek ya da baskılamak amaçlanır, ardından alınan yanıta göre gerekli görüldüğünde nakil yöntemine başvurulur. Bazı hastalarda başlangıç tedavileri ile başarı sağlansa bile hastalığın bir süre sonra tekrarlama potansiyelinin yüksek olduğu bilinmektedir. Bu tip hastalarda tekrarlama riskini en aza indirebilmek için kök hücre nakli yapılmaktadır.

Otolog kök hücre nakli hangi durumlarda yapılıyor?

Standart bir tedavi ile hastalık yok edilse bile gözle görülmeyen mikroskobik düzeyde kanser hücreleri geride kalmakta ve bunların çok yüksek dozlarda kemoterapi ile yok edilmesi gerekmektedir. Bu tedavi nedeniyle kan hücrelerinin yapıldığı kemik iliği de etkilenmektedir. İşte bu sebeple tedavi öncesi hastanın kendi kök hücreleri çeşitli yöntemlerle alınır ve özel işlemlerden geçirdikten sonra dondurularak saklanır. Sonra hastaya çok yüksek dozda kemoterapi uygulanır. Tedavi bittikten sonra önceden saklanan hastanın kendi kök hücreleri yine hastaya nakledilir. Bu hücreler kemik iliğine yerleşir ve orada çoğalarak kan üretmeye başlar. Yani bypass yapılmış ve o hücreler kemoterapinin öldürücü etkilerinden kurtarılmış olur. Ancak otolog nakil her zaman yapılamayabilir. Kemik iliğinde tutulum olan hastaların kendi kök hücreleri toplanamadığı durumlarda doku uyumu olan başka kişilerden kök hücre toplanması hedeflenir. Bu amaçla öncelikle %25 tam uyum şansı olan kardeş ya da yakın akrabalara bakılır, gerekirse de kemik iliği bankasına başvurulur.

NAKLEDİLEN KÖK HÜCRELER KANSERLİ HÜCRELERİ YOK EDİYOR

Hastanın vücudu başkasının kök hücrelerini reddedebilir mi?

Allojenik yani başkasından alınan kök hürelerinin nakledilme işleminin ise bazı avantaj ve dezavantajları bulunmaktadır. Otolog nakle göre temel felsefe aynı gibi görünse de, yabancı bir kişinin hücreleri nakledildiğinde doku uyumları tam olsa da saptanamayan doku uyuşmazlıkları yüzünden hastanın dokularına ve organlarına zarar verebilir. Nakledilen bağışçı kaynaklı savunma hücreleri, hastanın dokularını yabancı gibi algılayıp organlarına zarar verebilir. Bu da hastanın yaşamını tehdit edebilir. Bunu engelleyebilmek için uzun süre bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanmak gerekir. Hastalar bu ilaçların yan etkileriyle de mücadele etmek zorundadır. Başkasından alınan kemik iliği hücrelerinin iyi bir yanı da o lenfoid hücrelerin, hastadaki kanser hücrelerini de algılayıp onları yok edebilmesidir. O nedenle allojenik nakillerde o hücreler ve ilaçlarla bir takım ince ayarlar yapılarak, nakledilen hücrelerin hastanın kanser hücrelerini yok etmesini sağlamayı ama hastaya zarar verici etkisini de mümkün olduğunca engellemeye çalışılmaktadır. Bu dengenin iyi tutturulabilmesi, çok başarılı bir allojenik nakil ile hastalığın tekrarlama şansını son derece azaltmaktadır.  

TEDAVİ BAŞARISI YÜZDE 90’IN ÜZERİNDE

Hastaların lenfomadan tam olarak kurtulması günümüz tedavileri ile mümkün mü?

Lenfomalar tedavi edilmezse, önemli bir kısmı yaşamı tehdit edici olmasına rağmen diğer solid organ kanserleriyle karşılaştırıldığında, tedaviye cevap verme potansiyeli son derece yüksek hastalıklardır. Bunların bir kısmında da hastanın lenfomadan tam olarak kurtulması mümkün olabilmektedir. Örneğin Non Hodgkin lenfomalarda genel olarak yüzde 60-70 tam iyileşme sağlanmaktadır Hodgkin lenfomalarda ise bu oran yüzde 80-90’ları bulabilir. Bazı alt tiplerde ise yüzde 90’ları geçen başarılar söz konusudur. Tedavi başarısını belirleyen sadece hastalığın tipi değildir. Hastanın yaşı, hastalığın yaygınlığı, eşlik eden başka bir hastalığının olup olmadığı gibi etkenleri birlikte değerlendirmek gerekir.

Hastaya kanser kelimesi kullanılmalı mı?

Kullanılmalıdır. Hastaya kanser olduğu söylenirken beraberinde kurtulma şansı da olduğunu, tedaviyle destekleneceğini, bunun umutsuz bir hastalık olmadığı anlatıldığında bakış açısı değişmektedir. Bunun tersi yapıldığında yani hastalık kendisinden gizlendiğinde ona zarar verilmiş olur. Hastalara söylemenin en önemli sebeplerinden biri de kullanılan ilaçların yan etkilerinin olmasıdır. Hastaya bu yan etkiler önceden bildirilmediğinde, hasta durumunun kötüleştiğini düşünmektedir. Aslında tedaviye cevap vermekte yalnızca ilaçların etkisi ile kendini kötü hissetmektedir. Bu nedenle hastalığını bilmek hakkıdır.

MORAL GÜCÜ ÖNEMLİ

Hasta morale inanmalı mı?

Hastanın olumlu bir bakış açısına sahip olması ve iyileşeceğine inanması, hastalığın tedavisine yardımcı olacağı için moral doktor açısından da önemlidir. Moral tek başına bu hastalığı yenmede etkili olmasa da hastanın tedavi sürecine uyumunu sağlamaktadır. Hasta tedaviye ne kadar uyarsa ve iyileşeceğine, hayatta kalacağına ne kadar inanırsa başarı şansı doğal olarak artmaktadır.